Kur’ân-ı Kerim’in Hz. Peygamber dönemindeki otantik okuma biçiminin asırlar boyunca herhangi bir yozlaşmaya uğramadan saklı tutulmasının yegâne güvencesini tecvîd ilmi oluşturmuştur. Tarihsel süreç içerisinde Kur’an’ın telaffuzunda büyük oranda bir müşkülle karşılaşılmamasının altında yatan temel gerekçe de bu ilmin ilk dönemden başlamak üzere sahabe, tabiûn, tebeu tâbiîn ve sonrasında gelen kariler nezdinde pratik olarak uygulanması ve sonraki nesle orijinal ses özelliklerinin ayniyle aktarılmasıdır. Bu açıdan gerek “Arap Dili Fonetiği” gerekse “Kur’an Okuma ve Tecvid” derslerinde tecvîd ilminin kuramsal bilgi temeli ve uygulama biçimlerinin özümsenmesi amaçlanır.
Kur’an kelimelerinin eda keyfiyetleri ve okunuş ihtilaflarını nakledenlere nispetle ortaya koymayı amaçlayan kıraat ilminin tarihsel gelişimi, teorik çerçevesi ve bunun pratikteki yansımaları ele alınır. Kıraat farklılıklarının ümmet içerisinde hilafa zemin hazırlamayacak şekilde Kur’an’ı anlama ve kavramada, ondan hüküm istinbatında ulema nezdinde, gelenekten günümüze bir zenginlik kaynağı olduğu hususu üzerinde durulur.
Hz. Peygamber tarafından Kur’ân’ın belirli sûre ve pasajlarına yoğunlaşarak tilavet edilmesinin tembihlenmesi aslında, parçacı okumaların zihni arka planda diğer ayet ve sûreleri değersizleştirmesi değil, hiç olmazsa zikri geçen sûrelerin ezberlenerek Kur’ân bilgi, kültür ve aşinalığının yerleşmesine yönelik üstü örtülü bir mesaj niteliğindedir. Bu açıdan anabilim dalımızda Kur’an harflerinin fonetiği ile ilgili teorik bilgilerin yanı sıra muayyen sûrelerin ezberlenmesi sağlanarak, kökeni ve temel dinamikleri asrısaadete dayanan bir Kur’an algısı inşa edilmeye çalışılır. Nebevî teşvik ve motivasyon dâhilinde Kur’an’ın sadırlarda canlı tutulması yanında sürdürüle gelen temrinlerle mesleki bilgi ve tecrübenin de ziyadeleşmesi hedeflenir. Ayrıca konu odaklı ezber anlayışı ile Kur’an’ın içeriği ve konu dağılımı ile ilgili temel bilgilerin kavranması amaçlanır.
Salt lafızcı okumaların Kur’an’ın hidayet boyutunu gölgeleme ihtimaline binaen hakiki bir tilavetin temininde gereken literal, eylemsel ve aksiyonel yaklaşım biçimlerinden her birinin bir diğerinin alternatifi değil tamamlayıcısı olduğu, bu basamaktaki tüm kategorilerin diğerine intikali temsil ettiği her aşamada vurgulanır.