Hocalı, Karabağ’ın göbeğinde eski bir Türk yerleşim şehridir. 25-26 Şubat 1992’de Ermeniler burada hunharca davranarak katliam yapmışlardır.
Rus askerlerinin desteğiyle 25–26 Şubat 1992’de Hocalı’ya ulaşan Ermeni kuvvetlerince gerçekleştirilmiş Rusya olaylarla ilgisinin olmadığını iddia etse de, Rus ordusuna ait 366. alayın 1991’in sonbaharından beri Ermenilerin safında savaştığı, alaydan kaçan dört askerce doğrulanmıştır. 10 bin nüfuslu Hocalı’da olaylar sırasında yaklaşık 3.000 Azeri bulunmaktaydı. Saldırıda ölenler hakkında verilen resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, katledilen toplam Azeri sayısının 1.300 kişi olduğu söylenmektedir. Saldırılar sırasında Hocalı’da yaşayan Ahıska Türkleri de evlerinde yakılarak öldürülmüştür. Kadın, çocuk ve yaşlılar da dahil olmak üzere siviller katledilmiştir. Katliamın ilk gecesinde sekiz aile bütün fertleriyle öldürülmüş, 700’den fazla çocuk anne ya da babasını kaybetmiştir. Yaralılar ise 1.000’in üzerindedir.
Ermeni soykırım iddialarının gündeme geldiği bu günlerde Urfalı Mateos diye bilinen ve Ortaçağ da yaşamış aynı zamanda Ermeni din adamı olan ve tarihçilerin “Urfalı Mateos” diye adlandırdıkları ve XI. yüzyıl sonu ile XII. yüzyıl başlarında yaşamış olan ve yaşadığı dönemdeki olayları görgü şahidi olmak sıfatıyla anlatan Ermeni müellifi Mathieo/ Mateos “Vekayi-Name” adlı eserinde: Türklerin daha Anadolu’ya yerleşmedikleri 1071 öncesi yıllarda (Yunanlıların mirasçısı olduklarını söyledikleri) Bizanslılar tarafından Ermenilerin nasıl yerlerinden yurtlarından Anadolu’ya dağıldıklarını anlatır. Eserinde Roma, Bizans, Grek tabirlerini aynı kasıtla kullanan Mateos,Türklerin henüz Anadolu’ya gelmedikleri mesela 994 yılındaki Bizans Ermeni ilişkisi için yazar ki :”(994) yılında “Büyük Roma dükü büyük bir ordu ile beraber Ermenistan’a karşı yürüdü; Hıristiyanların üzerine atılıp onları kılıçtan geçirdi ve esaret altına aldı. O, zehirli bir yılan gibi her yere ölüm götürdü ve böylelikle, dinsiz milletlerin (Müslümanların) yerini tutmuş oldu.”
“Vaktiyle Türk ve Arap boyunduruğu altında kazandığı alışkanlık neticesi her tarz hükümete uymak hususunda” yetenekli yaratılmış olan Ermeniler Türklerin Anadolu’ya hâkim olmaya başladıkları 1064 yılından itibaren Lozan Antlaşması’nın yapıldığı 1923 yılına kadar en rahat şekilde yaşamışlardır. Gitmeyenler de zaten her Türk vatandaşı gibi Türk Devletinin müşfik kollarında hayatlarını sürdürmektedirler. Bu arada oyun bozan taraf hep kendileri olmuşken, daima Türklerin hoşgörü ve korumacılığını görmüşlerdir. Lozan Antlaşmasıyla da kendi istekleriyle gidecekleri yerlere gitmişlerdir. Şayet denildiği gibi bir katliam söz konusu olsa idi Yeni Türkiye idaresi onların dış ülkelere rahatça çıkmalarını ve bu içerikteki bilgileri ifşa etmelerine imkan tanır mıydı? Üstelik Lozan ile Türkiye’den göç edenlerin sayısı o kadar fazla olabilir miydi?
Birinci Dünya Harbi’nin asıl nedeni kısaca İngiltere ile Almanya arasındaki ekonomik yarışma idi. Elbette diğer sebepleri de hatırlamak yerinde olur. Buna bağlı olarak İtilaf ve müttefik grup devletler haliyle meydana gelmişti. Osmanlı idaresi neden sonra Birinci Dünya savaşına dahil olmuştu. Bu dahilin sebebi ise Osmanlı idaresinin özellikle Ayestefenos ve Berlin antlaşmaları gereği kaybettiği toprakları bu fırsattan yararlanarak geri almak diye bilinmektedir. Gel gör ki Osmanlı idaresi değil kaybettiği toprakları geri almak bilakis Anadolu’nun neredeyse tamamını elden çıkardığı Mondros’u imzalamak gibi bir sonla karşı karşıya kalmıştı. Bu düşünce o günkü Ermenilerin Osmanlılardan toprak koparma düşünceleriyle aynıdır. Yani Ermenilerde o kargaşadan yararlanmak istemişlerdir. Osmanlı’nın beklediği olmadığı gibi Ermenileri’nde bu beklentisi sonuç vermemiştir. Üstelik Ermeniler idare edilen ve müstakil olmayanlardı.
Ermeniler de Birinci Dünya Harbi’nin o gergefinde ve kargaşalıktan yararlanarak faaliyetlerini su yüzüne çıkarmışlardır. Nasıl ki Osmanlı idaresi bu savaşta istediği sonuca ulaşamamış bilakis işgale uğramışsa aynı son Ermeniler içinde tecelli etmiştir. Yani o fırsatla Osmanlıdan toprak kazanma gayretleri bilindiği gibi bir tepki ile karşılaşmış ve çok gerekli Tehcir kanununa muhatap olmuşlardır. Bu düşünceler doğrultusunda Birinci Dünya Harbi’ni başlatan Osmanlılar değildir. Gerek Ermenilerle ilgili ve gerekse diğer negatif oluşumların asıl sorumlusunun Birinci Dünya Harbi’ni başlatan devletler olması gerekir. Osmanlı bu savaşı ilk başlatan olmadığı için haliyle Ermeni olaylarının da baş müsebbibi gibi gösterilmemesi gerekir.
Zincirleme trafik kazasında ilk neden kazanın olmasına sebep olan ilk vasıtalardır. Çarpışan onlarca arabadan kaza sebebini en son gelip çarpan arabada aramak mantık ilmine bile tezat teşkil eder. Fakat görülen o ki ceza son çarpan arabaya kesilmiştir.
Fransız parlamentosundaki soykırım kararına yine Urfalı Mateos’tan cevap verelim. Urfalı Mateos, Haçlı Seferlerindeki Franklar için der ki” Onlar(yani Franklar) dostlar arasında muhabbet ve şenliği kaldırdılar ve her yerde ihanet ve nefret yaydılar”
Ermenilerin bulundukları Doğu bölgesinden Anadolu’ya dağılmaları da Bizanslılar eliyle olmuştur. Konuyla ilgili Yine aynı müellif der ki : “493(10 Mart 1044-10 Mart 1045) yılının başlangıcında Bizans imparatoru Monomah bütün Grek memleketinin askerlerini topladı ve onları (şimdi Kars’a bağlı bir köy olan) Anı şehrini talep etmek üzere şarka sevk etti. Bu muazzam ordunun başında olan ve Ermenistan’a vali yapılmak istenen Baragamanos’u gören Anı halkı Ermeni milletinin öksüz kaldığı ve krallık tahtının devredildiği için göz yaşı döktüler. Onlar,kralları Gagik ve bütün Bagratuni hanedanı için ağladılar ve Gagik’e ihanet edenler için acı lanetler okudular. Nihayet naçar bir vaziyet içine düşmüş olan (ermeni Anı halkı ve askerleri şehri (Bizanslılara ) teslim ettiler .Bagratuni hanedanının devleti bu suretle yıkıldı.” Bundan sonradır ki Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey emriyle İbrahim Yinal ve Kutalmış adlı iki kumandan “Ermenistan’a karşı yürüdüler. Onlar bütün Ermenistan’ın,Romalılar yüzünden başsız ve müdafaasız kalmış olduğunu biliyorlardı.”
Bu ifadeler yardımıyla yapacağımız tefsirle Ermeniler ile kendilerini Bizans’ın devamı sayan Yunanlıların tarihi hasım sayılmaları gerekir. Görüldüğü gibi zaman geçmiş yağmurlar çatlakları kapatmıştır. Oysa yukarıdaki cümlelerden sezdiğimiz hile dolu Bizans yaklaşımı dostluk kisvesiyle yapılmış ve Ermeniler bundan sonra bir daha eski yurtlarına dönemeyecek kadar dağınık yaşamışlardır.
Kaynakça:
Urfalı Mateos,Vekayi-Name (952-1136)çvr.Hrant D.andrreasyan, II.Baskı Ankara 1987,s.43)
Edvar Dulaurier,”Ermeni Müverrihlerine Nazaran Moğollar”,Türkiyat Mecmuası,İstanbul 1928,s.140 (günümüz türkçesine çvr.Gürsoy Solmaz:Türkiyat Araştırmaları Dergisi sayı:XIV.1998 Erzurum)