1914 Harbi 1918’de imzalanan meş’um mütareke ile nihayet bulduktan sonra, galib devletler Osmanlı Devletini tasfiye ile kalmayarak Türk’ün öz yurdunu parçalamak niyetiyle hareket ettiklerini göstermişler ve Türk yurdunun her tarafına saldırmağa başlamışlarda. Umumî harpten son derece bitkin bir halde çıkan Türk Milleti bu muameleyi mukavemetle karşılamak zorunda kalmış ve bu yüzden memleketin her tarafında ayaklanmalar olmuştu… Bu ayaklanmalar sırasında Mehmet Akif, Sebilürreşad mecmuasında. Türklerin yirmi beş asırdan beri istiklâlini korumuş bir millet olarak yaşadığını ve esa¬retle asla tahammül edilemeyeceğini haykırıyor,” manda” cılığı şiddetle eleştiriyordu.
Asırlar boyunca muhteşem zaferlerin zevkini yaşamış bir milletin çocukları şimdi işgal acısını yaşamakta, hakarete uğramaktaydı…
Daha dün Çanakkale’de destanı kahramanlıklar yaratarak gücünü ve imanını dünyaya ispat eden Mehmetçik şimdi silahsız, cephanesiz, aç ve bitkindi…
Akif’in şair yüreği buna dayanamadı. Fakat asla ümitsiz değildi.Biliyordu ki Asım’ın nesli bu milletin namusunu şimdiye kadar çiğnetmedi ve çiğnetmeyecek.Karamsarlığa düşmemek gerekirdi… Onun nazarında “Ati’yi karanlık görerek, azmi bırakmak” korkaklıktan başka, bir şey değildi…
Nitekim işte Asım’ın nesli düşman çizmeleri altında edilmeye, zelil olmaya rıza göstermemiş, Yunan işgaline karşı yiğitçe direnmeye başlamıştı. İşte bu “anne vatan” in kıyamıydı.
Mehmet Akif, İzmir’in işgali haberini alanca nasıl üzülmüşse ilk direniş haberlerini duyunca da öyle heyecana kapılmıştı. Artık bütün ümidi Anadolu’daydı… Anlamıştı ki Asım’ın nesli dipdiri ayaktadır. Hür ve müstakil yaşamağa kararlıdır.
”O halde, Anadolu’daki kıyamı desteklemekten başka çare yoktur” Mehmet Akif, düşmana karşı yapılan mücadelelerin değerini ve lüzumunu anlamakta dakika kaçırmayarak evvela Balıkesir’e koşmuş ve oradaki mücahitlerle görüş¬müş orada hitabeler irad etmiş halkı ayaklanmağa ve istiklâlini kurtarmak için savaşmağa çağırmıştı.
Zağanos Paşa Camii’nde :
Cihan altüst olurken seyre baktın, böyle durdun da
Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda…
şiirinin tamamını okuyarak,”Başarının sırrı birliktedir. Kapılarınıza kadar dayanan, onu kırıp içeri girmek harîm-i namus ve şerefimizi çiğnemek isteyen düşmanın bu namert taarruzuna karşı kadın, erkek, çoluk çocuk,genç ihtiyar herkese büyük vazifeler düşüyor” babında hitabeler söylemiş halkı ayaklanmağa ve istiklalini kurtarmak için savaşmağa çağırmıştı. Mehmet Aki,f Balıkesir yolculuğu ve Zağanos Paşa Camii’nde halka verdiği vaazla Milli Mücadeleye fiilen katılmış, düşmana karşı direnen yiğit mücahitlerin safında yer almış oluyordu. Bunun Damat Ferit Hükümetinin ve İngilizlerin hoşuna gitmeyeceği açıktı. Nitekim O’nu çok geçmeden Darülhikme’deki görevinden azlettiler…
Akif, hükümetin ve işgal kuvvetlerinin baskısına rağmen Sebilürreşad’a yazdığı yazılarla Anadolu’daki mücadeleyi desteklemeğe devam ediyor, çok inandığı milletine ümit ve iman aşılamaya çalışıyordu. Asla ümitsin değildi. Yazdığı bütün şiirlerinde Türk Milletini ve bütün Müslümanları birleştirmeğe çalışıyordu.
Mütarekenin acı günleri birbirini kovalıyorken artan fırkacılık, tefrikacılık mücadelelerine de üzülüyordu. Bu sıralarda Anadolu’daki hareket de gitgide genişliyordu. Milli güçler Ankara’da toplanmaya başlamıştı.
Bazı kaynaklar o günlerde Akif’i, yürüyüşünden asker olduğu anlaşılan birinin Çengelköy’deki evinde ziyaret ettiğini, bu görüşmeden sonra Akif’in Anadolu’ya geçtiğini belirtmektedirler… Anadolu kıyamının umumileşmesi ve Milli Mücadele ruhunun bütün memleketi kaplaması üzerine Anadolu’ya iltihaka karar veren Akif, Üsküdar’dan İnebolu’ya oradan da Ankara’ya hareket etti.
Bir süre sonra ailesini de Ankara’ya getirdi. Üstad’ın Ankara’ya varmasından sonra Konya isyanı kopmuş o da bu delaletle mücadele etmek üzere Konya’ya koşmuş, isyanın bertaraf edilmesine yardım etmiş, sonra Ankara’ya gelmiş, Ankara’dan Kastamonu’ya gitmişti. Mehmet Akif, Kastamonu’ya gelir gelmez Sevr Muahedesi ve Milli Mücadele konusunda halkı aydınlatma ihtiyacını hissetmiş ve Nasırullah Camii’nde heyecanlı bir vaaz vermişti.
Sevr’in ne mânaya geldiğini, galiplerin Türkiye’ye yüklemek istedikleri bu Muahedenin iç ve dış yüzünü, kimsenin kalbinde zerre kadar şüphe bırakmayacak açıklık ve kesinlikle anlatmış, o zamana kadar pak anlayamamış olan Kastamonu halkının dehşetle aşılan gözleri karşısında bunu kabul etmenin esaret, zillet ve izmihlali kabul etmekten başka birşey olmadığını bütün açıklığıyla göstermiş, ne kadar vahim bir vaziyet içinde bulunduğumuzu uzun uzun anlatmış ve “Milletler topla tüfekle, zırhlı ile, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz…Milletler ancak aralarındaki rabıtalar çözülerek, herkes kendi başının derdine kendi havasına, kendi menfaatini temin kaygısına düştüğü zaman yıkılır… Düşmanlarımızın bu gün bizden istedikleri ne falan vilayet, ne filan sancaktır; doğrudan doğruya başımızdır, boynumuzdur hayatımızdır, devletimizdir…” demişti.
Cemaat heyecandan gözyaşlarını tutamaz hale gelmişti. 0 gün Şark Ordu¬sunun büyük bir zafer kazanarak Kars’a girdiği haberi gelmiş ve camide halka müjdelenmişti.
Bütün Kastamonu muhiti bu sayede laikiyle aydınlanmıştı. Daha sonra bu konuşmanın metni basılmış, mecmualarda yayınlanmış ve memleketin her tarafına dağılmıştı. Bu olaydan sonra Akif, TBMM hükümeti tarafından kazalardaki halkı “irşad” etmesi için görevlendirildi. Kastamonu*da çıkan bütün Sebilürreşad nüshaları bu vaazlarla doludur.
Ayrıca bu nüshalar Anadolu’daki bütün vilayetler, sancak ve kazalara gönderilerek camilerde okutturuldu. Mahalli gazetelerde yayınlandı. Risaleler halinde basılarak Elcezire’ye kadar cephelerde dağıtıldı.
Mehmet Akif’in kısa bir süre sonra yazacağı İstiklal Marşı, gerçekte bütün Anadolu’da ve bütün cephelerde okunan bu vaazların veciz bir özetidir. Milli Marşımızın kabul gününü anarken bahtiyarız ki, Türk Milleti Akif’in dediği gibi tek dişi kalmış tecavüz canavarını ezdi, kurtuldu…
O’nun gayesini yaşatan hamle ile hayata atıldı. İstikbale doğru yürüdü, yürüyor ve yürüyecektir. Aşağıdaki mısraları ise ışık gibi…
Değil mi cephemizin, sinesinde iman bir
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir
Değil mi cenge koşan Çerkez’in, Laz’ın, Türk’ün
Arab’la,Kürd ile bâkidir ittihadı bugün
Değil mi ortada bir süre çarpıyor..Yılmaz
Cihan yıkılsa emin ol..Bu cephe sarsılmaz…
Mehmet Akif Ersoy’a
Yüreği sade ama fikirleri; girifttir
Önce yağmur, sonra kar yağıyorsa Akif’tir…
dini ahlaki toplumcu şair sensin,
İslami düşünceye İslam’a dair sensin..
Bireyi kabul ama toplumculukta gerek
Diyerek, isteyerek, yaşayarak, görerek
Şehir şehir gezerek cephe cephe dolaşan
Tükenmeyen heyecan yorulmadan konuşan,
İslam’a hayıflanan mütefekkir filozof..
…..
Kaleminin ucundan bu serzeniş bitmedi,
İman dolu yüreğin halkı Hakka kitledi
İslam’ın kubbesine şayet direk lazımsa,
Islama düşman olan o milletler her kimse,
Ey İstiklal şairi; Ey islamın pâk eri,
Tefrika olmamalı diyen İslam neferi
Koca İslam denizi bir derya bir ummandır
Söylenecek bir yanın ummanı savunmandır
Ahlaka miğfer olan mısralara üstat sen
Azgın iştihasıyla saldırana tokat sen
İlhama inanmayan bağlanmayan hayale
Kaleminin gücüdür alınacak kaale
Milli mücadelenin ve Milli uyanışın
Fikir akidesiydin… Çırağıydın yanışın
Tevhidi emel sayan kuvvet dolu yüreğin..
Bir mücahit ruhuyla gördüğün göreceğin
Senin vaazlarının içi dolu imandı,
Şuna buna ne hacet bizi biz eden dindir;
Bu kavrayamayan hem bedbindir, haindir
Tek dişli canavara kurban olmayacağız
Asımın nesli olup oyuna gelmeyeceğiz..
Senki vatan şairi, iman fışkıran volkan
Ey mazlumun sesiyle zalimlere haykıran
Korkma sönmez dediğin o ocak başındayız,
Tek dişli canavarın hala uğraşındayız..
Tohumları sen ektin, bereketi hasatta
Her sayfası böyledir yazdığın safahatta
Vatan senin dilinde, şühedanın beşiği
Toprağının şehitler kanıyla bileşiği
Bir cennet beldesidir, ezanları susmayan
İmanlı yürekleri iman ile sulayan
İstanbul-Balıkesir-Ankara –Kastamonu
Dolaştığın illerde söylediğin tek konu
Tefrika girmemeli.. tefrika giren yerde
Değerler iflas eder, anlam olmaz değerde.
Hayatı sanat saydın hayat sence azizdi
Yediğin lokma helal emdiğin süt temizdi
Mücahit bir yürekle insanı kamil idin,
Bir hilalin uğruna güneşleri değiştin
O hilalin uğruna yandın yakıldın piştin
Ey Asımın nesliyle dil olan Akif adam
Ey devrin dertlerini bir bir sayarak yayan,
Ey Hakkın seslerini kürsülerde haykıran
İslamın beşiğinde kem gözlü düşmanları
Bir bir haykırıp yazan memleketi uyaran
Ey şahitler ey gaziler şairi ey kanaat önderi
Ey İslamın gür sesi, mücahidi neferi
Başını kaldır da bak hilal yine cehdedir
Birliği dirlik sayan fikir yine nerdedir?
Diyerek başka fikir başka hisle değilim
Serzenişin olsada tek yeiste değilim
Diyecekliğin olur lakin yeise düşme,
Bir daha bu millete istiklal marşı asla
Yazılmasın, sözüne bağlıyız ihtirasla…
İlmin fennin yanında, önünde, ardındayız
Biz vatanı yarına taşımak derdindeyiz..
Gürsoy Solmaz